Dünya hayatı ve yaşam standartları, insanlık tarihi boyunca sürekli gelişmekte ve değişmektedir. İlim adamlarının ve araştırmacıların görevi: Değişmeyen doğruları esas olarak, değişen dünya şartlarına ve insanlığın sorunlarına uygun çözüm ve çareler üretmektir.
Adil Düzen; Her dinden her kavimden, her görüşten ve her sınıf ve seviyeden bütün insanların, birlikte barış ve bereket içinde yaşama düzeni ve herkesin temel insan haklarıyla kişisel hürriyetlerini, başkalarına zarar vermeden kullanma disiplinidir. Zaten İslâm da, “silm” kökünden, barış demektir.
İlim, her türlü ihtiyaç ve sorunlarımızı gidermeğe yarayan bilgiler, alim ise yeterli ve gerekli bilgileri bilen ve üreten şahsiyettir.
Adil Düzen; "Silm", yani evrensel barış ve bereket medeniyetinin yeni bir takdimi ve orijinal birtanıtımıdır.
Özel mülkiyeti ve özgür girişimi yasaklayan, devlet için fertleri feda edip insani yetenekleri kısırlaştıran, temel hak ve hürriyetleri kısıtlayan, ahlak ve maneviyatı yozlaştıran komünist sistem, henüz bir insan ömrünü bile doldurmadan çürüdü ve Sovyetler Birliği çöktü.
İhtiyaç duyulan Adil Düzen'de, yani tabii ve evrensel fıtrat kanunlarına (doğal ve sosyal yasalara) uygun olarak şekillenecek bu yeni dünya sisteminde, idari ve siyasi yapılanma da değişecek ve yeniden düzenlenecektir.
Adil Düzende "DİNİ ve AHLAKİ NİZAM" aşağıdaki şekilde kurulacak ve uygulanacaktır:
"İlmi düzen", genel düzenle uyum içinde olacak, ancak bağımsız hareket edecektir
İslam; her dinden, her dilden ve her kavimden ama herkesin birlikte huzur içerisinde yaşayacağı, can, mal ve namus emniyeti, din ve düşünce hürriyeti gibi temel insan haklarının korunacağı barış ve adalet düzeni demektir.
Adil Düzen'e Geçiş Sürecinde Sorunlarımız ve Çözüm Tasarılarımız: Adil Düzen'in bütün kurum kurallarıyla birlikte uygulanma şansını yakalayabilmesi için de bir geçişsürecinin yaşanacağı tabiidir.
Bilindiği gibi 2. Dünya Savaşı'ndan sonra siyasî yönden BM, askerî yönden NATO, ekonomik yönden Dünya Bankası ve IMF gibi teşkilatlar ortaya çıktı. Dünyanın değişik yerlerinden gemilerle getirilen Yahudiler, kuvvet zoruyla Filistin'e yerleştirilip "İsrail" kuruldu. Güya insanlık böylece huzura ve barışa kavuşacaktı.
Şirket, cemiyet (dernek-parti) ve devlet gibi birimler, bir insanın büyütülmüş şekilleri olarak düşünülebilir.
Devlet; toplumların tabii gelişim sürecinde, yönetimlerin kurumlaşması aşamasında ortaya çıkmıştır.
“Zamlar şahane, IMF bahane…” sürüp gidiyor!
“Nasıl (ve neye layık) olursanız, öyle idare olunacaksınız” gerçeği, aynı zamanda; “Toplumların kendi özgür tensipleri ve demokratik tercihleri sonucu seçip yönetime getirdikleri
Kur'anı Kerim'de hem dünyevi hem de uhrevi yönden çalışmaya ve kazanmaya teşvik eden ve iş hayatını düzenleyen ayetlerin bir kısmını mealen arz edelim:
Adil Düzen, tabii bir düzendir. Zannedildiği gibi hayali olarak hazırlanmış ve bu hazır kalıplara uygun bir toplum oluşturulmaya çalışılmış değildir. Tam aksine, insanca yaşamaya çalışan bir toplumun değişen ve gelişen ihtiyaçları böyle ilmi bir düzenlemeyi doğurmuştur.
İnsanlık ve İslam toplumları için yıkıcı etkileri bulunan durumları arz etmeden önce önemli bir hususu açıklamak gerekiyor.
Anayasalar, bir ülkedeki toplumla devlet arasında ortak konsensüsle oluşan ve her kesimi bağlayıcılık özelliği taşıyan hukuki metinlerdir.
AKP yandaşı YENİ ŞAFAK yazarı ve yalakası Ali Bayramoğlu, güya kendisine gönderilen bir mektuptaki şikâyetleri haklı buluyor ve şunları söylüyordu:
Osmanlı kuruluş ve gelişme sürecinde kendisi dışında herhangi bir grubun iktidar mücadelesiyle yüz yüze gelmedi